Yaşamımızda kaçınılmaz olarak yaşadığımız süreçlerden biri de kayıp ve ardından gelen yas sürecidir.
Travmatik yası anlamak için normal yas kavramına bakmalıyız. Yas insanların kayıplara verdiği doğal bir yanıttır, evrenseldir. Değer verilen bir kişinin ölümü karşısında verdiğimiz bir tepki olmakla beraber, sadece kişi kaybı olarak değerlendirmemek gerekir, yas değer verilen her türlü nesnenin kaybıyla ilgili olabilir.
Yas bireysel ve kendine özgü bir süreçtir. Herkes yasını ‘’kendine göre’’ yaşar ve özgün tepkiler verir.
Normal Yas süreci nedir ?
Herhangi bir kayba karşı verilen fizyolojik, duygusal, düşünsel ve sosyal reaksiyonların bütünüdür. Kaybedilen kişinin (nesnenin) yokluğundan sonraki yeni yaşama alışma evresidir.
Yasın evreleri;
- Şok/Yadsıma(inkar) dönemi:Kayıp haberine karşı verilen ilk tepkileri içerir: İnkar, inanmama, şok, hissizlik, uyuşukluk, donma tepkileri gibi… “Hayır bu dogru değil” “Olamaz” “Öldüğüne inanamam”…
- Yüzleşme ve öfke dönemi: Kaybın farkına varmaya başlamıştır. “Neden ben?” “Neden?” “Bunu hakedecek ne yaptım?” Öfke; kendine, dış dünyaya ve ölen kişiye yönelebilir.
- Pazarlık dönemi:Keşkeler ve suçluluk duyguları ile kaplı bir dönem, kabul etme ancak koşullar koyma vardır.’’ Şöyle yapsaydım ölmezdi’’ ‘’yeterince zaman ayırsaydım…. Olurdu’’
- Kabul ve çökkünlük dönemi: Kişi kaybı ile yüzleşmiş, bu kayıpla nasıl başa çıkacağını ve yaşamını nasıl devam ettireceğini araştırmaya, yıkıntıları onarmaya çalışmaya başlamıştır. Üzüntü bu sürece hakim olan duygudur.
- Yeniden yapılanma dönemi:Bu dönem kişinin kaybı ile birlikte yaşamayı kabullenişini, yaşamını yeniden düzene sokmaya başlaması ve yaşamına devam etmesini içerir. Yaşamın devam etmesi şaşırtıcı olmakla beraber bir gerçeklik olmuştur.
Bu evreler düz bir çizgi halinde değil, genellikle inişli çıkışlı bir yol izler. Bazen evreler içiçe girerek kesin çizgilerle ayrılamayabilir.
Yas süreci ve uyum;
Yas sürecinin tamamlanma ihtiyacı vardır. Yas süreci aslında bir uyum sürecidir. Yasın yaşanması, yani kaybın sindirilmesi için kişinin zamana ve alana ihtiyacı vardır; ancak ondan sonra kişi tekrar toparlanıp, güçlenip, hayata sağlıklı olarak katılabilir, yeniden uyum sağlayabilir.
Kaybı kabullenmek ve hazmetmek demek, kaybı unutmak demek değildir! Bu kabullenmeyi sağlamak için de yaptıgımız bazı ritüeller veya gelenekler vardır. Cenaze merasimleri, kırkı çıkması, dua edilmesi bunlardan bazılarıdır. Bu ritüeller bir vedalaşma ve bir kabullenmedir.
Bu ritüellerden kaçınmak, yası tamamlamayı engeller ve uzamasına yol açar.
‘’Üzüntünü dile getir, konuşulmayan yas kalbe düğümler atar, onu sertleştirir ve kırar.’’
Shakespeare
TRAVMATİK YAS
Jacobs (1999) travmatik yası, sevilen bir kişinin ani ve şiddet içeren şekilde ölümü sonucunda bu kaybı yaşayan kişilerde ortaya çıkan belirti ve tepkilerin toplamı olarak tanımlamıştır.
Normal yastan; kaybın beklenmedik ve dehşet verici olması ile ayırt edilir.
Türkiye de doğal afet, kazalar, aile içi şiddet, terör ve savaşlar çok sayıda ani ve beklenmedik kayba neden olmaktadır.
Travmatik yas teriminin kullanılması, yasa bağlı ortaya çıkan, inkar, öfke, kaçınma, tepkisizlik, geleceğin olmadığını düşünme, güvenlik duygusunun kaybı gibi belirtilerin Travma Sonrası Stres bozukluğu belirtilerine benzemesinden dolayı tercih edilmektedir.
Travma ve kaybın, birey üzerinde yarattığı ikili etki, birey için temel bir psikolojik yük olmakta ve bireyin değerlerini, beklentilerini, dünyayı algılama biçimini ciddi oranda zorlayarak yas tepkilerinin bitmemesine ve süresini uzamasına yol açmaktadır. Ayrıca, travmatik yas yaşayan bireylerde, yaşadıkları travmaya bağlı olarak travma sonrası stres bozukluğu gelişebilmektedir. Buradaki travma kelimesi, ayrılık yaşantısının kişiyi travmatize edici (travmayı tekrar yaşatıcı) özelliğine de işaret eder. Böylece travmatik yas teriminin, patolojik yastaki hem travmatik yaşantı belirtilerini hem de ayrılık yaşantısının ortaya çıkardığı belirtileri kapsadığı düşünülmektedir.